Askerlik ve Sürpriz Kısmetim

» Çavuş olursam askerde geçinebilirdim…
» İzinde de harçlığım için çalışıyordum…
» Rüyama giren Melek…

28 Ocak 1964 yılıydı; Balıkesir Edremit’e ulaştım. Ordonat sınıfında askerliğime başladım. İlk önce iki ay kadar burada kaldım. Yanıma harçlık olarak aldığım 150 liraysa zamanla tükenmeye başladı. Gazino ve kantinden bir şey alamayacak duruma geldim. Para kazanmalıydım yeniden. Annemden ve babamdan zaten para isteyecek durumda değildim. Para kazanmanın tek bir yolu vardı; o da derslerimde başarı gösterip çavuş olmaktı.

İlk dört ay eğitim alarak geçti, bir sonraki dört ay ise öğrendiklerimi komutanlarıma göstermekle. Çavuşluk eğitimini aldığım sıralarda çalışmamız için bir kitapçık vermişlerdi. Bu kitapçığı geceleri nöbet tutarken cebime koyuyor, gece lambasının aydınlatmasını kullanarak, kimsenin görmeyeceği şekilde cebimden çıkartıp ders çalışıyordum.

Sonunda çavuş olmayı başarmış ve çavuş talimgâhına alınmıştım. Dört ay eğitim gördüm ve çavuş olmayı başardım. Sonrasında kura çekmemiz istendi. Bir poşetin içinden çektiğimiz minik kâğıtlar sayesinde gideceğim yer belli oldu. Kaderimizi bu kâğıtlar belirliyordu. Askerlerin çoğu Edirne-Lüleburgaz-Keşan’a gitti. Bense yaklaşık 40 kişiyle birlikte 9. Tümen Sarıkamış’a gitmek üzere yola koyuldum.

Sarıkamış’a giderken toplamda 12 aylık askerdim, benim dönemimde askerlik 24 ay yapılıyordu. Ve bu 24 ay adeta hiç geçmiyordu. Dumanları tüten tren yolculuğumuzun sonuna ulaşmıştık. Yola çıkarken geride bıraktığımız çiçek ve yeşilliklerden eser yoktu. Sarıkamış karlar altındaydı. Bu askerlik hiç bitmeyecek sandım…

Nihayet çavuş olmuş ve para ihtiyacımı aylık verilen 25 liraya karşılamaya başlayabilmiştim. Askerde her şey çok ucuz olduğundan kazandığım para bana fazlasıyla yetiyordu. Annem ile babamın özlemini çekiyordum. Biraz para biriktirdim ve ailemin yanına Niğde’ye gitmeye karar verdim.

Ailemin yanına gitmek için izin istediğimde toplamda 19 aylık askerdim. Yani ailemi bir buçuk yıldır görmemiştim.

Köye vardığım günün akşamı babam bana, “Oğlum, paran var mı?” diye sormuştu. Askerden geldiğimi ve cebimde paramın olmadığını muhtemelen tahmin ediyordu, ancak kendisinin de durumu olmadığından çıkarıp cebime para koyamamıştı. Ben de dönüp param yok diyemedim. Babama paramın olduğunu söyledikten sonra Ankara’ya gitmeye karar verdim. Niğde’de sadece iki gün kalmıştım.

Ankara’ya vardığımda ustam ve kardeşim beni büyük bir sevinçle karşıladılar. Coşkulu kucaklaşmalarımızın ardından ustama durumu anlattım. Askere tekrar dönene kadar yanında çalışma talebinde bulundum. O da bu isteğimi ikiletmeden beni tekrar çalıştırdı.

Haftalık 125 liradan üç haftada toplam 375 lira para kazanmıştım. Bir kısmını elbette Ankara’da kullandım. Geriye yaklaşık 200 lira kaldı. Bu parayı da alarak yeniden Niğde’ye, aile ocağıma geri döndüm. Askere gitmeden önce annemle babamı bir kez daha görmek istiyordum. Yanlarında yalnızca bir buçuk gün kaldım ve yeniden askere gitmek üzere yollara düştüm.

Askerde geçirdiğim son beş ay hayatımdaki dönüm noktalarından biriydi. Annem uzunca bir süredir bana farklı farklı kızları gösterip, “Bununla evlendirelim seni oğul,” diyordu. Bense henüz erken olduğunu ve evlenmek için zamana ihtiyaç duyduğumu söylüyordum.

Askere döner dönmez babamdan bir mektup aldım. Mektupta beni Balıkesir’de ailesiyle oturan, babası memur olan Melek isimli bir kızla sözlendirdiklerini yazmıştı. Kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Nasıl olurdu da ben askerdeyken, bir kez bile görmediğim bir kızla bana söz takarlardı? Mektubunu vakit kaybetmeden cevapladım ve düşüncelerimi kendisiyle paylaştım. Çok zaman geçmeden babamdan yanıt geldi. Mektubunda beni epeyce azarlamıştı.

Aynı günün gecesinde bir rüya gördüm. Rüyamda düğünüm oluyordu. Yemyeşil, harika bir yerdeydim. Damat olmuş, gelen onca kalabalığı selamlıyordum. Yüzümdeyse gülücükler açıyordu; çok mutlu görünüyordum. Sonunda gelini gördüm, çok hoş bir bayanla evleniyordum. Minyon yüzlü ve kibar biriydi. Rüyamdaki eşimden çok etkilenmiştim.

Sabah uyandığımda hâlâ rüyanın etkisindeydim. Oturup uzun uzun ne yapmam gerektiğini düşündüm. Babamın köydeki itibarıyla oynayamaz ve oğluna laf geçiremedi dedirtemezdim. Böylelikle evlenmeye razı geldim.

Askerliğimi tamamlamış ve 28 Ocak 1966 yılında Ankara’ya yeniden dönmek üzere yola koyulmuştum. Ankara’ya varınca yeniden ustamın yanına dönmüş ve işe başlamıştım. Düğünüme ise çok az bir zaman kalmıştı. Ben askerdeyken Balıkesir’de yaşayan sözlümle nişan yapılmış ve gerekli adetler yerine getirilmiş, takılar takılmıştı. Bu sebeple en kısa sürede bir ev tutmalı ve müstakbel eşimi getirecek bir yuva bulmalıydım.

Hâlâ nişanlımı görmemiş, körü körüne evliliğe doğru yol alıyordum. Elimde bir tek vesikalık fotoğrafı vardı. Elbette fotoğraftan pek bir şey anlaşılmıyordu. Neyse ki düğüne 15 gün kala nişanlım ve ailesi Niğde’ye düğün hazırlığı için gelmişti. Ailemden gelen bu haber doğrultusunda ben de hemen hazırlıklara katılmak için yanlarına gitmiştim.

Niğde’ye vardıktan hemen sonra üzerimi temiz pak giyinerek ilk kez nişanlımla tanışmak üzere akrabalarının evine doğru yola koyulmuştum. Kayınpederimi her ne kadar tanısam da, bir araya sıkça geldiğimiz söylenemezdi. Tanışıklığımız daha çok uzaktandı. Bu yüzden heyecanım ikiye katlanmıştı. Hem müstakbel eşimle tanışacak hem de kayınvalide ve kayınpederimin elini öpecektim.

İçeri girdikten sonra sedirlere geçtik, ben bilerek köşeye, dizlerimin üzerine çökerek oturdum. Evet, sonunda görmüştüm. Evleneceğim kız karşımda duruyordu ve gördüğüme inanamadım: Karşımda duran kız, rüyamda gördüğüm kızın aynısıydı. O an anladım ki, bu evlilik hayırlı olacaktı.

Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye