Yeniliklerle Dolu bir Yaşam

» Evimizde dikiş makinesi heyecanı…
» Ailemizin yeni üyesini heyecanla bekliyorduk…
» Artık kendi işimi kurmalıydım…

10-15 gün kadar daha köyde kaldıktan sonra Melek Hanım’la birlikte Ankara’ya, yeni evimize yerleştik. Mahmut hâlâ ustamızın evinin altındaki tek göz odada yaşıyordu. Düğünümden yaklaşık 6 ay sonra Mahmut da askere gitti.

Eşim Ankara’yı hiç bilmiyor, küçücük evimizde de çok sıkılıyordu. Bana daha önceki bir konuşmamızda dikiş eğitimi aldığını söylemişti. Tesadüf budur ya, halı satan bir tanıdığım bir gün beni yanına çağırıp, “Sana dikiş makinesi satayım mı?” diye sordu. Ne kadara sattığını sorunca fiyatının 1.100 lira olduğunu öğrendim. Zaten haftalık maaşım 125 liraydı, yani bir aylık maaşım bile dikiş makinesinin toplam fiyatını karşılamıyordu. “Hepsini birden ödemeyeceksin zaten, her ay 100 lira ver yeter,” dedi. Arka odadan Singer marka büyük bir dikiş makinesi çıkardı, ben de o koskoca makineyi borçlarını nasıl ödeyeceğimi düşüne düşüne sırtladım ve eve götürdüm. Kapıyı açan eşim çok şaşırdı. “Nereden buldun sen bunu?” diye sordu. Ben de kendisine durumu anlattım. Madem dikiş işinden anlıyorsun, o zaman biraz dene, beğenmezsen geri götürürüm dedim. Akşam bir süre başında çalıştı ve makineyi çok beğendiğini söyledi. Birkaç ay üst üste borcumu ödeyemedim.

Evimizin bulunduğu mahalle, maddi durumu çok iyi olmayan bir kesimden oluşuyordu. Buna rağmen dikiş makinesini duyan konu komşu eşimi ziyarete gidiyor ve kendine elbise diktiriyordu. Bu sayede eşim hem ufak tefek para kazanıyor, hem de evde çok fazla sıkılmıyordu. Hatta ilerleyen dönemlerde maddi geliri orta halli olan bayanlar da gelmeye başlamış ve elbise diktirmeye başlamışlardı.

Aynı dönemde bebeğimizin olacağını öğrendik. İhtiyaçlarımız da elbette artacaktı. Bu sebeple ikimiz de daha büyük bir şevkle işlere sarılmıştık ve dikiş makinesinin taksitlerini düzenli olarak ödemeye başlamış, hatta sonunda tümünü ödemeyi başarmıştık.

Artık gönül rahatlığıyla beğendiğimiz eşyaları taksitlendirerek alabiliyorduk çünkü gelirimiz düzene girmişti. Yolda yürürken beğendiğim ve fiyatı 400 lira olan radyoyu da işte bu şekilde satın almıştım. Elbette onu da taksitlendirmek zorunda kalmıştım. Ama çok memnundum. Gerek akşam oturup çay içtiğimizde, gerekse gündüzleri ben işteyken evde bir ses oluyordu. Zaten hafta içleri eve yorgun geldiğimden pek bir şey yapamıyorduk. O dönemki en büyük eğlencemiz pazar günleri evin yakınındaki Gençlik Parkı’nda dolaşmak, en fazla bir dondurma yemek veya çay bahçelerinin birinde çay içmekti. Bu sebeple eşimin sıkılmasını anlayışla karşılıyor ve onu mutlu etmeye çalışıyordum.

Ustamın yanında çalışmaya devam ediyordum etmesine, ama artık işi bırakmak ve hayata gerçek anlamda atılmak istiyordum. Ustama yanından ayrılıp, iş kurmak istediğimi söyledim. Ancak ustam gitmemi istemiyordu ve bana hiç beklemediğim bir teklifte bulundu. “Oğlum, gitme. Yanımda kalıp çalışmaya devam edersen seni kârıma ortak eder, yıl sonunda elde ettiğim kârın yüzde 10’unu sana veririm,” dedi. Kafamda hızlıca bir hesap yaptım. 40.000 lira kâr etse ve bana yüzde 10’unu verse, 4.000 lira para ederdi. Bu durumda teklifi hemen kabul ettim ve kollarımı yeniden sıvayarak gece gündüz demeden işime dört elle sarıldım. Sonuçta ne kadar çok çalışırsam, elde edeceğim gelir de bir o kadar artacaktı.

Bu süre zarfında askerde olan kardeşim Mahmut ara sıra mektup gönderiyor ve benden para istiyordu. Ben de cebimdeki paradan ayırabildiğim kadarını gönderiyor, param bittiğindeyse yıl sonunda alacağım paydan düşmek üzere ustamdan avans para istiyordum.

Günler, haftalar hatta aylar geçti. Yemeden içmeden çalıştım desem yeridir. Sonunda dükkânın kârı hesaplanıyordu. İşlemleri tamamlayan ustam beni yanına çağırdı. Büyük bir heyecanla odasına girdim. Büyük beklentiler içerisindeydim.

Ustam cebinden para çıkardı ve bana doğru uzattı, “Al sana 400 lira,” dedi. İnanamadım. 400 lira ne demekti? Normal haftalık maaşımla çalışsam bile bir ayda bundan daha fazla para kazanırdım. Ustama dönerek, “Bu parayı al usta, zaten sana 400 lira borcum vardı. Ben bu parayı kazandığım haftalıkla da elde ederim. İstemiyorum. Ne sen bana para vermiş ol, ne de ben senden para almış olayım,” dedim.

Kafama koymuştum, kesinlikle hayata atılacak ve bir şeyler yapacaktım. Askerlikten önce ustama 6 yıl hizmet vermiştim, askerden sonraysa toplam üç yıl. On yıl içerisinde kendimi yeterince geliştirmiştim ve kendime güveniyordum.

Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye