Üst Üste Yeni Başlangıçlar

» Canım kızımın dünyaya gelmesi…
» Günlerce cebimde gezdirdiğim mektup…
» “Dükkâna soluklanmak için biri girse, oturacak sandalye bile bulamazdı. Bir tek dışarıdan bulduğum çiviyi alıp duvara çakmıştım ve üzerine ceketimi asıyordum. Ben, Torna tezgâhım ve duvarda asılı duran ceketim dışında hiçbir şey yoktu.”

Ne yapacağımı düşündüğüm sıralarda hâlâ aynı yerde çalışmaya devam ediyor, dünyaya gelecek evladım ve eşim Melek için ekmek parası kazanıyordum. Ama bu şekilde mutlu değildim.

Sonunda baba oldum, 1967 yılında Lütfiye, canım kızım doğdu. Çok mutluydum, bir o kadar da tecrübesiz. Artık üç kişilik bir aile olmuştuk ve daha fazla sorumluluk yüklenmem gerektiğini hissediyordum.

Babası emekli polis memuru olan eşime dönüp sordum: “Melek Hanım, benim ailemin durumunu biliyorsun. Onların bize yardım edecek parası pulu yok. Ben kendi işimi kurmak istiyorum ve bunun için de bir miktar paraya ihtiyacım var. Babandan 6.500 lira borç para istesem ayıp mı olur?” Eşim bir saniye bile düşünmeden, “Olmaz,” diye cevap verdi. Babasına mektup yazmamın en doğru yol olduğuna karar verdik. O gece oturup durumu anlatan uzun bir mektup yazdım ve ceketimin cebine koydum. Ancak bu mektubu günlerce gönderme cesaretini gösteremedim. Utanıyordum. Günler sonra cebimde duran mektubu çıkardım ve buruştuğunu, hatta kirlendiğini gördüm. Mektubu hemen orada yırtıp attım.

İkinci ve üçüncü yazdığım mektuplarda da aynı şeyi yaptım. Her birini günlerce cebimde taşıyıp, sonunda gönderemeden çöpe attım.

Tam bu sıralar iki farklı yere iş başvurusunda bulundum. Her iki kurum da askeriyeye aitti. Ya cesaretimi toparlayıp kayınpederimden parayı istemek üzere mektubu gönderecek ya da başvurularıma olumlu dönüş olursa işe başlayacaktım.

Gönderme cesaretini bulduğum mektup, dördüncü mektuptu. Mektubu gönderdikten sonra, henüz mektubuma cevap gelmeden para ulaştı elime. Kayınpederim bir an bile tereddüt etmeden bana 6.500 lirayı göndermişti.

Para elime geçer geçmez kendimi inanılmaz güçlü hissettim. Bundan böyle her engeli aşabileceğime inandım.

Hemen ardından ustamın yanına gidip, artık işi bırakmak istediğimi söyledim. Ustam muhtemelen çok üzülmüştü, ancak son dönemlerde bu isteğimin farkındaydı ve bu sebeple karşı gelmedi.

Aynı dönemlerde başvuruda bulunduğum iş yerlerinden bir tanesi beni iş görüşmesine çağırdı. Görüşme sırasında hemen işe başlayabileceğimi söyledi. Ben de karşımdaki yetkiliden özür dileyerek, baştan çalışmak istediğimi ancak şimdi düşüncelerimin değiştiğini ve iş hayatına, yani ticarete atılacağımı söyledim. Bana söylediği ilk şey, “Sen enayi misin? İnsanlar işe girip çalışmak ister, sense bu şansı elinin tersiyle itiyorsun,” oldu. Ama ben kararımı vermiştim, yeniden birine bağlı çalışmak istemiyordum.

İşten ayrılmıştım, ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Ben de dolmuşa binmek üzere Ulus Meydanı’ndaki heykelin önüne gittim. Tam o sırada gözüme ‘Burla Birader’ adlı bir mağazanın levhası çarptı. Asıl gözüme çarpan vitrinde duran torna tezgâhıydı. Vitrine doğru yaklaştım, ancak tezgâhın etiketi ters durduğundan fiyatını göremiyordum. Cama vurdum ve bana doğru bakan satıcıdan etiketi bana doğru çevirmesini istedim. Tezgâh 24.500 liraydı. Fiyatına rağmen mağazaya girdim, kefil göstermemi istediler öncelikle, ardından cebimdeki nakit 6.500 lirayı verdim. Geriye kalan borcumu da her ay 1.500 liralık taksitler şeklinde ödeyeceğimi söyleyerek anlaşmaya vardım. Torna tezgâhını satın almıştım.

Tezgâhı satın almış olmama rağmen mağazadan alıp bir yere götüremiyordum çünkü onu koyacak herhangi uygun bir yere sahip değildim. Tam da bu sırada "Tekin Bobinaj” adlı dükkânın sahibi ve aynı zamanda torna tezgâhını alırken bana kefil olan ahbabım Ali İhsan Tekin, kendi dükkânını kullanabileceğimi söyledi.

Tezgâhı alıp dükkânın boş bir köşesine yerleştirdim.

Sonunda evimin yakınında, yine Denizciler Caddesi’nde bulunan bir dükkân buldum. Bu küçücük yere 800 lira hava parası verdim. Torna tezgâhımı içine yerleştirdim. Zaten başka da yerleştirecek bir şeyim yoktu. Dükkâna soluklanmak için biri girse, oturacak sandalye bile bulamazdı. Bir tek dışarıdan bulduğum çiviyi alıp duvara çakmıştım ve üzerine ceketimi asıyordum. Dükkanın içinde ben, torna tezgâhım ve duvarda asılı duran ceketim dışında hiçbir şey yoktu…

Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye