Tesadüf Dedikleri Şey Bu Olsa Gerek

» Yaptığım iyiliğin dönüşü…
» Basamaklara oturdum. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum…

1980 yıllarıydı, Gülhane’de hekimlik yapan bir beyefendi kadın doğum malzemeleri istemek üzere atölyeme geldi. Kendisine bir teslim tarihi verdim ve ardından atölyeden ayrıldı. Malzemelerini teslim almaya geldiğinde bana cebinden bir paket çıkartıp uzattı. Paketin içinde para olamazdı. Sonunda paketi açtı ve içerisinden birkaç adet altın bilezik çıktı. “Ben bunları kuyumcuda tarttırdım, tam olarak malzemelerin fiyatını karşılıyor, bana inanıyorsan bilezikleri vereyim, yoksa gidip ben bozduracağım ve paranı getireceğim,” dedi. “Bunlar eşimin bilezikleri, aldığım için de çok üzüldü zaten,” diye cevap verdi. “Sen bunları al, cebine koy ve yeniden eşine götür. Ben bu bilezikleri alamam. Malzemeleri de al, güle güle kullan. Paran olduğunda gelir ödersin,” dedim. Çok mutlu olmuştu, dua ederek atölyeden çıktı.

Sonraki dönemlerde Kayseri’ye tayini çıktığını öğrendik, giderken bizden bir hesap numarası istedi ve borcunu taksitlerle ödedi.

Aradan yaklaşık 10-12 yıl geçti, Eskişehir Askeri Hastanesi’nin medikal gaz sistemlerini yapmak üzere üç çalışanımı görevlendirdim ve hastaneye göndermiştim.

İşçilerimden bir tanesi kaynattığı boruyu görmeyerek çarpan hekimlerden birine kabaca bir tabir kullanmış. Hekim de bunun üzerine aşırı derecede sinirlenmiş ve başhekime şikâyete gitmiş. Başhekim çalışanlarımın üçünü de odasına çağırmış. “Sizi buraya kim gönderdi?” diye sorunca, çalışanlar hep bir ağızdan “Mustafa Üzümcü” demişler. İsmimi duyan başhekim, “Mustafa Üzümcü mü? Ben sizi buraya neden çağırmıştım biliyor musunuz? Size tokat atmak için ama şimdi işler değişti. Sizin patronunuz çok iyi bir adam, zamanında ben kendisinden tıbbi el aletleri almıştım. Param yoktu, eşimin bilezikleriyle ödeme yapacaktım ama kendisi kabul etmedi,” diye anlatmaya başlamış. Çalışanlarımı azarlamak için odasına çağırmışken, onlara bir de çay ikram etmiş. Yıllar geçmesine rağmen, yapılan bu küçücük iyiliğim unutulmamış. Bazen bize küçük görünen şeyler, insanlar için aslında büyük önemler taşıyabiliyor.

Bir başka unutamadığım hikâyeyse şöyle; Gölbaşı’ndaki fabrikamıza taşınmıştık ama fabrikaya doğal gaz bağlatamamıştık. Havalar çok soğuktu, çalışanlar bir türlü ısınamıyordu. Ne yapıp edip fabrikayı ısıtmam gerekiyordu.

Sonunda bir kalorifer tesisatçısı çağırdım. Binayı dolaştıktan sonra bana anahtar teslim bir iş için fiyat vermesini istedim. 190.000 lira istedi. Benim cebimde beş kuruş para yoktu, ama bunu kendisine söyleyemiyordum elbette. Ne de olsa bir şekilde çalışır, biriktirir ve taksitlendirerek öderdim. Tesisatçıyla sıkı bir pazarlığa oturdum ve sonunda 140.000 liraya anlaşmaya vardım.

Bu sırada fabrikaya bir cip yanaştı ve içinden biri takım elbiseli olmak üzere iki adam indi. Fabrikaya doğru geldiklerini görünce kalorifer tesisatçısından izin isteyip yukarı çıktım. Adamlar fabrikaya girer girmez ellerindeki malzeme listesini uzatıp, buna göre bir fiyat çıkarmamızı istediler. Listede yaklaşık 50-60 kalem malzeme yer almaktaydı. Her birini ayrıntılı şekilde inceledikten ve üzerinde çalıştıktan sonra toplam 160.000 liralık bir fiyat çıkardık. Adamlar fiyatı çok yüksek buldular ve nakit ödeme yapacaklarından 140.000 liradan fazla para ödemeyeceklerini söylediler. Ben biraz daha zorlayarak 145.000 lira ödemelerini istedim. Sonunda rakamı kabul ettiler. Derhal telefonla bir yeri arayarak banka hesap bilgilerimizi verdiler. Paranın hemen hesabımıza aktarılması emrini verdiler. Bizler çay ve kahvelerimizi içene kadar para hesabımıza aktarılmıştı. O an yaşadığım mutluluğun tarifi yoktu. Henüz 20 dakika önce cebimde beş kuruşum olmadan kalorifer tesisatçısıyla pazarlık yapmış ve parayı nasıl ödeyeceğimi kara kara düşünmeye başlamışken, şimdi bu tutarı ödeyecek nakit paraya sahiptim.

Misafirlerimizi uğurladıktan sonra yeniden tesisatçının yanına gitmek üzere merdivenlere doğru yürüdüm. Ancak aşağı kata inemeden basamakların birine oturup hüngür hüngür ağlamaya başladım. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Adeta kendiliğinden akıyorlardı. Az evvel yaşadığım gerginliğin dışavurumuydu gözyaşlarım. İşte tam bu anda yanıma gelen kalorifer tesisatçısı neden ağladığımı sordu. Güzel bir olay yaşadım az evvel ve duygulandığım demekle yetindim. Kendimi toparladıktan sonra tesisatçıyla da fiyat konusunda anlaşarak el sıkıştık ve o günden sonra fabrikamızda çalışmalar başladı.

Belki bir mucize öyküsü değil, ancak hafızamdan silinmeyen ve ilginç bulduğum anılarımdan birini de çok yakın bir zamanda yaşadım. 2011 yılında umreye gittim. Muhtemelen mikrop kapmış olmalıyım ki döndüğümde şiddetli bir öksürük baş gösterdi. Öksürüğüm gün geçtikçe arttı ve sonunda doktora gittim. Doktorda tam kapsamlı bir muayeneden geçtim ve sonunda doktor bir ilaç verdi. “İlaçların bitince kontrole gelmeden evvel beni telefonla ara ve durumunu bildir,” dedi.

İlaçlarım biter bitmez doktorumu aradım, “Öksürüğüm yüzde elli geçti, yüzde elli hâlâ devam ediyor,” dedim. Aynı ilaçtan bir paket daha kullanmamı ve yeniden kendisini aramamı istedi. İkinci paketi tamamladıktan sonra yeniden aradım ve yüzde doksanının geçtiğini yüzde onunun devam ettiğini söyledim ve bir paket daha kullanayım mı diye sordum. Doktor, kullanmaya gerek yok diye cevap verdi. Önce yanıma gel diye de tembihledi.

Doktora gittiğimde “Kapsamlı bir tomografi çektirelim,” dedi. Akciğerimin tamamının tomografisi çekildikten sonra sonuçları göstermek üzere yeniden yanına gittim. Raporu inceleyen doktorum söze şu şekilde başladı: “Şimdi sana künyeni okuyacağım. Sen sigara kullanmış ama sonradan bırakmışsın. Hani bahar gelince kayalıklarda bir miktar kar kalıntılarına rastlarız ya, sigaranın da akciğerinde bıraktığı iz işte sadece bu kadar. Ayrıca küçük yaştayken verem hastalığına yakalanmış, ancak ilaç kullanmadan kendiliğinden hastalığı yenmişsin. Eğer ilaç tedavisi görmüş olsaydın, bu hastalık akciğerinde leke bırakmazdı. Muhtemelen başlarda kendine iyi bakmamış, hatta kötü beslenmişsin. Ancak zamanla sağlığına daha çok önem vermiş, beslenmeni güçlendirmişsin ve hastalığın da bu şekilde geçmiş,” dedi.

Evet, haklıydı. Parasız kaldığım dönemlerde gazoz ve kavunu ekmeğe katık etmiş, çok zayıflamış ve güçsüz düşmüştüm. Muhtemelen bu dönemlerde verem hastalığına yakalanmıştım. Yıllarca verdiğim mücadelelerin sonucunda maddi rahatlığa kavuşmuş ve elbette daha iyi beslenmeye başlamıştım. Ayrıca gençlik yıllarımda sigara kullanmış ancak ilerleyen yıllarda sigarayı hayatımdan çıkarmıştım.

Şanslıydım; çektiğim zorlu ve acı günlerin bıraktığı izler tahminimden de küçüktü.

Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye